-
1 üst
1. subst Oberseite f, obere(r) Teil; Außenseite f; Oberfläche f; (Ober)Kleidung f; Rest m, das Übriggebliebene;üst baş Kleidung f, Zeug n;üst fırçası Kleiderbürste f;-e üst gelmek fam fig jemanden unterkriegen;üste çıkmak fam noch einmal davonkommen;-in üstünü doldurmak anfüllen;üstünü değiştirmek sich umziehen;üstünüze afiyet (oder sağlık) mögen Sie von der Krankheit usw verschont bleiben!2. adj Ober-;-in üst başı obere(r) Teil;üst taraf obere Seite; Einleitung f (eines Artikels);-in üst tarafı das Weitere; Rest m;üst üste aufeinander; nacheinander; immer wieder;en üst oberst-3. postpos üstü Zeit gegen A, zu D, bei D;yemek üstü zum Essen;insan üstü übermenschlich;-in üstünde durmak sich konzentrieren auf A;-in üstünden über … A hinweg;üstüne: z.B. çay üstüne çay eine Tasse Tee nach der anderen;-i üstüne almak fig übernehmen A; Mantel usw überziehen;-in üstüne basa basa söylemek klar und deutlich sagen;üstüne düşmek beharrlich betreiben A; sich befassen mit D;-in üstüne düşmek jemanden sich kümmern um;-in üstüne oturmak sich D unter den Nagel reißen A;-in üstüne titremek sich sehr sorgen um; -
2 ayak
ayak <- ğı> Fuß m; Tier Pfote f, Huf m; Gestell n, Ständer m; Pfeiler m einer Brücke; Bein n; Maß Fuß (30,5cm); Tempo n, Gangart f; Flussarm m, Zustrom m; Abfluss m (eines Sees); Reim m; Abschnitt m (eines Rennens);ayak altında kalmak zertrampelt werden;ayak atmak ausschreiten; betreten (-e A);ayak ayak üstüne atmak die Beine übereinander schlagen;ayak bağı fig Klotz m am Bein;ayak basmak allg betreten (-e A); bei seiner Meinung bleiben;ayak değiştirmek den Tritt wechseln;ayak diremek hartnäckig sein;ayak işi Besorgungen f (eines Laufburschen usw);ayak tedavisi ambulante Behandlung;ayak uydurmak Tritt fassen; sich anpassen (-e D);ayağa düşmek herunterkommen;-i ayağa kaldırmak jemanden auf die Beine bringen; fig aufrütteln; aufwiegeln;-in -e ayağı alışmak einen Ort usw regelmäßig aufsuchen;ayağı bağlı gebunden, verheiratet;(kendi) ayağıyla gelmek aus eigenem Antrieb kommen;-in ayağına düşmek jemandem zu Füßen fallen;-in ayağına ip takmak jemanden in Misskredit bringen;-in ayağına kadar gelmek sich zu jemandem bequemen;-in ayağına gelmek fig jemandem in den Schoß fallen;-in ayağını çelmek jemandem ein Bein stellen (a fig);-den ayağını kesmek keinen Fuß mehr setzen (in A); jemanden abwimmeln;ayağını çabuk tutmak schnell machen;ayakta auf den Beinen; im Stehen; MED ambulant;ayakta durmak (auf den Beinen) stehen;ayakta kalmak keinen Sitzplatz bekommen;ayakta tedavi MED ambulante Behandlung;ayağı uğurlu Glücksbringer m (Person) -
3 baş
1. subst Kopf m; LIT Haupt n; fig Chef m, Leiter m; Anfang m der Woche, des Weges usw; Gipfel m, Spitze f des Berges; MAR Bug m; Schnecke f (an der Geige); Grundlage f einer Sache; Vermittlungsgebühr f; Haupt- (Stadt); Chef- (Arzt); Ober- (Befehlshaber);beş baş soğan fünf Zwiebeln;baş ağrısı Kopfschmerzen m/pl;-e baş ağrısı vermek fig jemandem Kopfschmerzen bereiten;-den baş alamamak überlastet sein (mit); fig sich nicht retten können vor D;baş aşağı auf dem Kopf, kopfüber;baş aşağı gelmek Kopf stehen; kein Glück haben;baş aşağı gitmek eine böse Wendung nehmen, fam schief gehen;baş başa allein, unter vier Augen;baş başa vermek sich zusammensetzen (zur Beratung);baş belası Ungemach n; Person Quälgeist m;baş bulmak ÖKON einen Überschuss haben;baş dayanağı AUTO Kopfstütze f;baş döndürücü fig Schwindel erregend;-le baş edememek nicht fertig werden (mit);baş göstermek erscheinen, auftreten; Aufstand ausbrechen;başım, başın, başı usw eine Umschreibung für die Person selbst;-in baş(ını) göz(ünü) yarmak fig radebrechen A;-e baş kaldırmak sich erheben gegen;-den baş kaldırmamak pausenlos sitzen ( oder arbeiten);-e baş ko(y)mak sich einer Sache (D) hingeben;baş köşe Ehrenplatz m;-e baş sallamak einverstanden sein (mit);baş üstüne jawohl!; zu Befehl!; mit Vergnügen!;-e başa çıkmak fertig werden (mit);başa geçmek an die Spitze treten;başı açık barhäuptig;başı bağlı gebunden (z.B. verheiratet);başı belaya girmek (oder düşmek) in Not geraten;baş çekmek der Initiator sein; ein Spiel leiten;başımla beraber sehr gern;başın(ız) sağ olsun! mein Beileid!;başına pro Kopf; allein, für sich;iş başına an die Arbeit;tek başına ganz allein;başına buyruk selbstherrlich;-i başına geçirmek sich (D) aufsetzen (Mütze usw);bş-i b-nin başına geçirmek jemandem eins auf den Kopf geben;-in başına gelmek passieren D (etwas Unangenehmes);vay başıma gelen(ler)! o weh!;bş-i b-nin başına kakmak jemandem etwas unter die Nase reiben;-in başına vurmak Wein jemandem zu Kopf steigen; Gas usw jemanden ganz benommen machen;bu dert benim de başımda fam das ist auch mein Problem;b-nin başından aşmak Arbeit jemandem zu viel sein;b-nin başından geçmek von jemandem erlebt/durchgemacht werden;başını kesmek köpfen A;başını alıp gitmek sich auf und davon machen;-in başını beklemek jemanden, etwas betreuen/bewachen;-in başını ezmek jemanden unschädlich machen;başını ortaya koymak seinen Kopf riskieren;başını taştan taşta vurmak sich (D) den Kopf einrennen; sich (D) die Haare raufen (vor Reue);-e/… için başını vermek kein Opfer scheuen für;başta taşımak große Ehre erweisen;baştan başa von einem Ende zum anderen; durch und durch; ganz;baştan aşağı von Kopf bis Fuß; gänzlich;baştan çıkmak auf die schiefe Bahn geraten; aus der Fassung geraten;baştan savmak sich um nichts kümmern;baştan savar flüchtig; undeutlich;baştan vurulmuş am Kopf verwundetmasanın başına otur! setz dich an den Tisch!;iş başına! ran an die Arbeit!;başında an (D), bei;masa başında çalışıyor sie arbeitet am Tisch;ay başında (am) Anfang des Monats;-in başında durmak dabeistehen; fam überwachen -
4 tam
I adj1) voll, ganz\tam aksine ganz im Gegenteil2) gänzlich, völlig, total, komplett\tam kalp bloku med kompletter [o totaler] Herzblockbu \tam bir fiyaskoydu das war ein glatter Reinfall3) genau, exakt\tam adamını bulmak den besten Mann aussuchen; ( iron) den schlechtesten Mann aussuchen\tam adamına çatmak [o düşmek] bei jdm an den Falschen geratenbir şeyi \tam olarak bilmek etw genau wissen\tam tersi genau das Gegenteil, genau umgekehrtkelimenin \tam anlamıyla im wahrsten Sinne des Wortessaat \tam 5 es ist genau 5 Uhr\tam saat altıda um Punkt sechs UhrII adv1) gerade\tam gidecektim, ... ich wollte gerade gehen,...2) genau, exakt\tam gelmek genau passensaat \tam 12'de geldi er kam exakt um 12 Uhr an
См. также в других словарях:
üstüne düşmek — bir kimseyle veya bir şeyle çok ilgilenmek Biz de hani üstüne düşüp düzeltecek yerde, Atatürk ün Osmanlıcayı Türkçeleştirmek hususundaki güzel arzusunu bugünkü uydurma dilcilik gayretine alet etmişiz. B. Felek … Çağatay Osmanlı Sözlük
dört ayak üstüne düşmek — 1) tehlikeli bir durumdan zarar görmeden kurtulmak 2) işi rast gitmek Yüze gülücü, her dönemde dört ayak üstüne düşen Efruz un hayat hikâyesini sergileyen piyesim, yurtta bini aşkın defa oynadıktan sonra, televizyon oyunu hâline getirilince… … Çağatay Osmanlı Sözlük
düşmek — e, er 1) Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşağıya inmek Havada uçan kuş vurulmuş gibi birdenbire sokağa düşüyor. R. N. Güntekin 2) den Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını, dengesini yitirerek yukarıdan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
haloluyoru — üstüne düşmek … Beypazari ağzindan sözcükler
meram etmek — üstüne düşmek, yapmak istemek İşte o, meram ettiği zaman etrafındakilere böyle tahakküm ederdi. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
üst — is. 1) Bir şeyin yukarı, göğe doğru olan yanı, fevk, alt karşıtı Köyün üst tarafında, saman, taş ve yangın arasında, üstü sazlarla örtülmüş bir kulübenin önünde ateş yanıyor. H. E. Adıvar 2) Bir şeyin görülen yanı, yüzü Bu sefer taşın üstünden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yüklenmek — e 1) Yükleme işi yapılmak veya yükleme işine konu olmak Daha şimdiden evin bütün işleri Peyker in üstüne yüklenmiş. M. Ş. Esendal 2) Kendi ağırlığını başka bir şey üzerine vermek, bedeniyle abanmak Araba durdukça önümdekine, kalktıkça arkamdakine … Çağatay Osmanlı Sözlük
dört ayak — is., ğı 1) Dört ayaklı hayvan 2) zf. Elleri de ayak gibi kullanarak Dört ayak yürüyor, gözleri dört dönüyor, maymun gibi çığırıyor. H. E. Adıvar Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller dört ayak üstüne düşmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
durmak — nsz, ur 1) Hareketsiz durumda olmak Motorlu su taşıtlarından biri de kanal rıhtımının tam bizim önümüze düşen bir noktasında demir atmış duruyordu. Y. K. Karaosmanoğlu 2) İşlemez olmak, çalışmamak Bileğimdeki saat durmuş. A. Gündüz 3) Bir yerde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
koşmak — 1. nsz, ar 1) Adım atışlarını artırarak ileri doğru hızla gitmek Biriyle kavga ederken kızışacak olursa hızlı koşmak için pabuçlarını eline alan sokak çocukları gibi... R. N. Güntekin 2) Bir yere ivedilikle gitmek Pencerede dolaşan gölgelerden… … Çağatay Osmanlı Sözlük
yakasını bırakmamak — (birinin) bezdirecek kadar üstüne düşmek, rahat vermemek, ısrar etmek Kendimi unutturup kaybettirmeye çalıştığım burada da Başkan, yakamı bırakmadı. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük